Cihad Meriç
Cihad Meriç Hayat en güzel öğretmen, kent ve apartman hayatının geldiği nokta, zor zamanda ikisinin de bize dost olmadığını gösteriyor. Bulduğumuz tüm fırsatlarda kaçtığımız, olağanüstü durumlarda bize sığınak olmayan kent ve çok katlı apartman tipi yaşamın sürdürülebilir olmadığı, insan fıtratına aykırı olduğu, kısa süreli otel olmaktan başka işe yaramayacağı belli oldu ve olmaya devam edecek. O zaman köylere ve bahçeli evlere neden ve nasıl döneceğimiz üzerine düşünmeliyiz. Öncelikle neden köyleri, bahçeli evleri terk ettik, belki bunun üzerine kafa yormalıyız. Bence dar kafalı olarak şehirde oturulduğu gibi, ufku açılmış ve çağının farkında biri gibi köyde de oturulabilir. Sakin bir şehirde, üretim yapılabilen bahçeli ev de kısmen çözümdür.
Alışverişi marketten yapacaksak köye gitmeye, AVM’de zaman öldüreceksek bahçeli eve çıkmaya gerek yok. Hiç üretim olmayan bahçeli ev bile elbette apartmandan iyidir; fakat burada başka bir şey anlatmak, tüketen değil üreten evden bahsetmek istiyorum. Bahçeli müstakil hayat bir yaşam felsefesidir, nasıl apartman yeni bir kültür oluşturmuşsa, eskiden Osmanlı evi/ Türk evi de bir kültür oluşturmuştu. Osmanlı şehrini anlamak ve o kültürü çağın imkanlarıyla yeniden üretmek zorundayız. Ben kendi kişisel tarihimden örnekler vererek konuyu anlatmaya çalışacağım.
Köy şartları ağır, ürettiğin para etmiyor, girdi maliyetleri yüksek ve çiftçilik büyüdükçe bankalara bağımlılık artıyor. Birçok yanlışlık bu durumu destekliyor. Gereksiz ve maliyetli ekipman alımı, aşırı ve bilinçsiz ilaç-gübre kullanımı, yanlış sulama vb… Köyde sürdürülebilir bir yaşam için modeller oluşturulmalıdır. Eskiden olduğu gibi aile çiftçiliği bir nizama bağlanmalıdır. Altyapı ise en önemli konudur. Ben köyde çocuğumu okutamayacaksam, en azından ortaokula kadar, nasıl köyde oturayım. Eskiden olduğu gibi birkaç köye ortak cuma camisi, etrafına sağlık ocağı, mektep, kütüphane ve ihtiyaç göreceği bir çarşı-pazar gibi mekânlardan oluşan külliye imar edilmedir.
İkinci bir çözüm daha küçük şehirlerde bahçeli ev bulmak mümkün. Emlak rantının uğramadığı bir yerde, küçük şehirlerde 10-20 km çapta uygun arsa bulmak mümkündür. Şehirdeki daireni sattığında küçük bir şehirde kendine  bahçeli müstakil hayat kurabilirsin. Burada devletin tüm kurumlarına ve özellikle belediyelere çok iş düşüyor; rantsız arsa üretmek, evi alınıp satılan ticari mal olmaktan çıkarmak, çok kat vererek arsa değeri yükseltmemek. O zaman ne kimse apartman yapar ne de müteahhit arsa peşinde koşup müstakil evleri yıkıp apartman yapmaya kalkar. Belediye altyapısını bahçeli müstakil hayatı destekler şekilde kurmalıdır. Şehrin ortasından, kıyısından akan ırmak suyu, eskiden olduğu gibi bahçeleri ve ağaçları sulamak için sokaklarda dolaştırabilir. Böyle olunca su eksilmez daha da çoğalır; çünkü ağaç sayısı artar bu durum rahmete davetiyedir. Ne diye metropolde oturuyoruz?
Gençler neden köyde durmuyor? Çocukların iyi okullarda okuması için, şehirlerin eğitim başarısında bir inceleme yapın, sonuçları görünce çok şaşıracaksınız. Büyük şehirlerin sosyal imkânı çok meselesine gelirsek; metropolde en son kaç etkinliğe katılabildik, bir yerden bir yere gitmenin facia olduğu kentlerde insanlar apartman dairesinden kafasını çıkarabiliyor mu? Emekli maaşı olan biri metropolün pisliğini neden çeksin? Ya torun bakıyordur ya da sağlık ihtiyacı için. Yeterli okul ve sağlık imkânı olsa neden memleketine dönmesin? Memur, kentin zorluğuna neden katlansın? Ya istediği yerde açık yoktur ya da çocukların iyi eğitim almasını istiyordur, bir ihtimal sosyal ve kültürel hayatı önemsiyordur. Esnaf aynı işi neden kendi memleketinde yapmasın? Büyük şehirde zengin olma hayali mi, o zamanlar geçti, rant dağıtıldı. Daha küçük bir şehirde kazancımız az olur; fakat masrafımız da az olur, daha kolay geçinebiliriz. Kısaca imkanlar dengeli dağıtılsa kimse kentlerin zorluğunu çekmek istemez.
Şimdi gelelim gençler neden köyde durmuyorlar? Ben de durmadım, 14 yaşımda kasabadan kaçtım. Okumak bahanesiyle kasabayı terk ettim. Bizimkiler (genelde köylerde böyledir) eşeklemesine çalışırdı. Köydeysen kendine, ailene zaman ayıramazsın, bir yere gezmeye çıkamazsın, işten kafanı kaldıramazsın, varsa yoksa iş. Bazen iş olsun diye iş yapılırdı. Bir genç bu ortamın içinde neden ömrünü çürütsün? Bu nedenle çiftçi ailelere çok iş düşüyor. Doğal hayat önce sevilmeli ve sevdirilmeli. Bu arada “şehir” görmek iyidir, özellikle “kent” demiyorum, bence gençler için bir süre şehre gidip köye dönmek en iyisi. Şimdi bostanda severek çalışıyorum; fakat çocuklar isterse çalışıyor. Onlara badanayı bile resim yapma etkinliğine çevirip yaptırıyorum. Hem köyümüzü güzelleştireceğiz hem de yenileneceğiz. Köylerde badanasız, boyasız, derme çatma evler görüyorum ve üzülüyorum. Bizim köydeki aile apartmanı da ben bildim bileli boyasız, kapısı kırıldı, dedem vefat edeli öylece duruyor.  25 kiloluk bir çuval kireç 17 tl civarı, el insaf, bir çuval kireçle her yeri badanalarsın. Renk mi istiyorsun, köyün çevresinde kırmızı toprak vardır, koy bir kova suyun içine kırmızı toprak, biraz tutkal ve alçı kat işte aşı boyası oldu. Yıllarca atalarımız bu boyaları kullanmış. Yani tabii yaşamı zenginleştirmek ve çevreyi güzelleştirmek için mücadele etmek, fikir üretmek gerekiyor. Bu işler masa başından olmaz, yaşayarak, bizzat damdan düşerek olur. Görüyorum insanlar kentin konforundan zerre uzaklaşmadan ahkam kesiyor, kusura bakma önce dediklerine kendin inanacaksın ve bir yerden başlayacaksın. “Yaşanmayan, hayata geçirilmeyen söz, hayal ve gerçek arasındadır.” demiş üstadım rahmetli hiyel biliminin önemli temsilcisi Cezeri.
30 yıl sonra bahçeli eve dönüş Bahçeli bir evde doğmuşum. Fırını olan iki katlı bir aile evi. Evli olan babama ve büyük amcama birer oda verilmiş. Dedem ve babaannem, küçük amca ve hala hepsi bir evde . O evde dört yaşıma kadar oturdum. Daha sonraki gidişlerimden evi biliyorum. Bahçesindeki nar ağacını unutmam. Aile zamana uydu ve 6 dairelik bir apartman yaptılar. Büyük bahçeli bir apartman, yıl 1974. Tek tek hepimiz taşındık. Evet biz en son taşındık. Babam hiç taşınmadı. Zannediyorum yaşasaydı taşınmazdı. Biz babam vefat edince mecburen taşındık. Allah rahmet eylesin. Amin. Benim seyyahlık küçük yaşlarda başladı, 9 yaşıma geldiğimde biz tekrar eski mahallemize taşındık, bu sefer anne atarfından dedemin evine taşındık. Tek katlı uzunlamasına sıra sıra odaları olan bir bahçeye bakan kerpiç ev. 14 yaşıma kadar da bu evde kaldım. Apartmandan kerpiç eve dönüşün olumsuz! duygularını o dönemde çevre etkisiyle yaşadım. Anneannemin kerpiç evinde yengem ocağın/firının başına geçerdi, tarlaya gitmediyse aşağı yukarı günü öyle tamamlardı. Ağır, dingin bir yaşam. Yengemin bir görevi de mahalle çeşmesinden su getirmekti. Güçlü kadındı, rabbim hayırlı ömür versin. Memlekette yengemi ve kerpiç evi ziyaret ederim. Aslında çocukluğumun bir dönemini ziyaret etmiş olurum. Bir yıl kadar aile apartmanına dönüş ve sonra Bursa yolculuğu yani dış gurbet hayatı başladı. “Benim Kadim Şehirlerim”  yazısında hayatımın bu dilimini özet olarak anlatıyorum. 30 yıl sonra tekrar bahçeli müstakil hayata kavuştum. Elhadulillah. İki dedem de çiftçiydi, babamın babası büyük çiftçilik yapardı; sulu ve kuru tarım, büyükbaş hayvancılık, biçerdöver vb. Annemin babası ise bağ, bostan, arıcılık vb. Kısaca çiftçilik hayatının tüm yönlerini gördüm, sadece ince ziraatla uğraşan annemin babasının yanındaki çıraklığımın az olmasına üzülürüm.
Kadim geleneğimizde zevki selim, aklı selim, kalbi selim önemlidir. Bunun bir yansıması olan mimari geleneğimizdeki bahçe ve havuz vurgusunu da şimdi daha iyi anlıyorum. Ev ve bahçe sekîne vermelidir. Ev ister köyde olsun, ister şehirde olsun huzur ve muhabbet mekanı olmalıdır. “Allah, onlar için altlarından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetler hazırlamıştır. İşte büyük başarı budur.” (Tevbe 89) Kadim şehirler neden genelde ırmak kenarına kurulmuştur, cevap bu ayet olmasın? Bu dünyayı cennet haline getirmek veya cehenneme çevirmek insanın kendi ellerinde, bu tercih insan Rabbi tarafından verilmiştir.
Bir haneyi geçindirecek köyevi modeli: Tavuk, bostan, keçi-koyun… Bahçeli müstakil hayat; özgürlüktür, bağımsızlıktır, kendi kendine yetmenin yoludur, doğal beslenmek için fırsattır, tüketicilikten üreticiliğe terfi edilir, sıfır atık imkânı tanır… Uyanmış limon çekirdekleri, hurma çekirdeği, kök salmış hurmalar ve ailemizin parçası birkaç şehir görmüş ev çiçekleri. Yediğiniz çekirdekleri çöpe atmayın bu konuyu “Kuşlar İçin Buğday Ekmek” yazımda uzun uzun anlattım. Ben bahçede yazıyı yazarken horoz sesi ortalığı inletiyor. Yandaki çok katlı binaya verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı özür dilemiyoruz; çünkü burası bahçeli nizam muhiti, sonradan 14 kat izni alıp güneşimizi kesmişler. İzin verenler, rant elde edenler işte onlar için birgün hesap var. Oturanlara ne diyelim, onları da Allah kurtarsın. Amin.
Çeyiz sandığı gibi saklanan tohum sandıkları Tohum sandığımız olmalı. Ailemizin çeyiz sandığı gibi sakladığı tohum sandığı var. Ata tohumu yüzde yüz yerli atadan devam eden tohumları kurşun kalemle, yine yerli fakat ticari üretilmiş tohumları tükenmez kalemle not ediyorum. Çocuklar da buna göre devam ettirir inşaallah. 1-Köylülerin katıldığı pazarlardan, temin edebiliriz. 2-Tohum grupları var, toplanıp birbirleriyle tohum paylaşıyorlar, onlara katılabiliriz. 3-Sağlam çiftçilik yapan dostlardan elde edebiliriz. 4-Yerli tohum üreticilerinden alınır. 5-Ürettiklerimizden kendimiz tohumluk ayırabiliriz.
Burada önemli olan koku-lezzet, GDO’lu tohumlara birçok özellik katıyorlar; fakat koku-lezzet veremiyorlar. Tabii yetiştirirsek tohum GDO’lu değilse verim olur. Tohuma sahip çıkan insanlar var. Ben uzun yıllardır denk geldikçe tohum topluyorum. Pazarda gezerim, tohumcu teyze görürsem hemen bende olmayan tohum varsa alırım. Siz bu yolda olun, posta ile tohum bile gelir. Geleneğimizden aldığımız ilhamla bahçemizi güzelleştirelim. Mümkün olduğu kadar doğal malzeme kullanmaya çalıştım, maliyetsiz el emeğiyle kendi malzememizi üretebiliriz. Önce bahçe büyüklüğüyle orantılı havuz yapalım. Kazma kürekle istediğim büyüklükte çukur kazdım, elips şeklini tercih ettim. Çimento kullanmadan. Taş, kireç, alçı, kırmızı toprak kullanarak yapacağım. Havuzun taşları tamam. Kolay şekil alan yerel taş kullandım. Sadece üst bölgesinde ev dış süslemesinde kullanılmış taşların kırık olanlarını değerlendirdim. İçine döşediğim taşları çevrede bulmak mümkün. Alçı ve kerpiç kelimelerinin ilk hecelerinden oluşan “Alker” üzerine akademik çalışmalar var. Bu makalelerden istifade ederek kendi alkerinizi hazırlayabilirsiniz. Yaptığım kümes duvarlarında aynı şekilde ürettiğim kerpiçleri kullanmıştım. Şimdi sıva için aynı karışımı hazırlıyorum; alçı, toprak, kireç. Kendim şöyle bir ölçek kullandım, toprağın kalitesine göre oran değişir, 1 kürek kireç, 2 katı alçı, 4 katı toprak. Bu karışımda en değişken olan toprak, seçeceğimiz toprağın avcumuzla sıktığımızda birbirine yapışması oranı önemlidir.
Bu yazı tabiata dönmek isteyenleri cesaretlendirmek için yazıldı Havuzların ortasında veya çeşme şeklinde selsebiller görüyoruz. Atalarımız bunun en güzel örneklerini vermiş. Düşündüm az maliyetle bunu nasıl yaparım? Kastamonu’da ilham hep ahşap ağırlıklı oluyor. Ben de “Saglar El Sanatları” hediyelik eşya satıcısından üç boy ahşap çanak aldım. Eski evlerde olduğu gibi evin altında bulunan atölyemde ahşap selsebil imalatı böylece başladı. Bu iş için ince ve kalın testere. Su kanalı için oyma aleti ve kıl testere. Yontma için pala. Su için ince bir hortum kullanacağım. Desteklerin tepe ve altlarında kenarlarda kanal olacak. En kalın vişne dal parçası havuzun ortasına çakılacak. 20 cm’lik dallar iki ara destek olarak kullanılacak. Ahşap çanakları tutan destekleri, su hortumunun geçmesini sağlayacak şekilde ve dengeyi koruyarak çakmalıdır. Ahşap selsebili havuzumuzun ortasına yerleştirdik. Pompa kullanmadan, yüksek bir yere yerleştirdiğimiz depodan gelen su, fıskiyeden güzel bir melodi oluşturarak üç hamlede aşağıya dökülüyor. Çanaklardan kuşlar, havuzdan kediler su içecek. Havuzdan taşan su kanalla tüm bahçeyi dolaşacak; önce vişneyi ziyaret edecek, sonra kirazları, daha sonra elmaları… Hayallerimi süsleyen sokaklarından su akan “Ahi Tabiat Köyü” projesinin küçük bir modelini böylece yapmış oldum.
Bahçede havuz başında budanmış vişne dallarından yaptığım masada yazıyı tamamlamaya çalışıyorum. Birazdan kahvaltı yapacağız; yumurtalar kümes marketten, soğanlar-rokalar bahçeden. Yaza doğru nasip olursa masa üzerinde bahçeden daha fazla ürün olacak. Bu yıl karademlik sezonunu hiç kapatmadık; çünkü bahçede semaver sürekli yanıyor. Artık bir süreliğine tabiata kaçma dönemi bitti, her an tabiatla içi içe yaşıyoruz. Bu yazı tabiata dönemek isteyenleri, tabiatta yaşayıp çevresini güzelleştirmek isteyenleri cesaretlendirmek için yazıldı. Kendi kendine yeten aile, kendi kendine yeten şehir, kendi kendine yeten ülke olmak mümkün. Bu mümbit topraklar her daim bize bunu öğütlüyor. Küresel tüketim ve sömürü çarkına ancak kendi kendine yeten ve üreten sistemlerle karşı koyabiliriz. Bismillah diyerek bir yerden başlayalım.